…MYAKHİSAR FORUMA HOŞGELDİNİZ…

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
…MYAKHİSAR FORUMA HOŞGELDİNİZ…

...AKHİSAR İMPARATORLUĞU...


    Gelse Hazreti Seyh Sazeli ol Starbucks'a

    avatar
    Misafir
    Misafir


    Gelse Hazreti Seyh Sazeli ol Starbucks'a Empty Gelse Hazreti Seyh Sazeli ol Starbucks'a

    Mesaj tarafından Misafir Cuma 17 Nis. 2009, 13:59

    Kahve Uzerine guzel bir makale. Uzun olabilir fakat Kahve tarihine bir yolculuk. Umarim begenirsiniz



    Efsaneye göre 10 ya da 13’ncü yüzyılda Kalid adlı keçi çobanı Arap derviş, Habeşistan’ın güneyindeki Koffa bölgesinde otlattığı keçilerinin bir bitkiyi yedikten sonra gece uyumadığını ve çok hareketli olduğunu farkeder. Bunun sırrı nedir diye kendisi de yiyince, kahvenin hoş kokulu tarihi başlar. Başlangıçta yaklaşık 3 asır buğday gibi muamele görür. Çekirdekleri öğütülerek un haline getirilir ve ekmeği yapılır.

    Kahve çekirdeğinin kavrulup kaynatılarak içecek haline gelmesi Yemen’in Moka bölgesinde Hazreti Şazeli ya da onun dergahının dervişlerince olur. Bu sebeple kahveci esnafının piri Hazreti Şazeli’dir. Salâh Birsel’in “Kahveler Kitabı” adlı değerli eserinde Ahmet Efendi kaynak gösterilerek kahveyi Şeyh Şazeli isimli bir ehl-i tarikin bulduğu anlatılır. 1980’den sonra ‘beşi bir yerde’nin fotoğrafları asılmadan önce yüzyıllarca kahvehanelerin duvarlarında asılı duran “Ya Hazreti Şeyh Şazeli” levhalarının sırrı budur.

    Avrupalılar Türklerden öğrendikleri kahve’ye café(kafe) dedi. İşin acı tarafı bugün Türkler bile kahve satılan mekanlara “kafe” diyor. Dünyada bugünkü modern anlamıyla ilk “kafe” yani ilk kahvehane İstanbul’da Tahtakale’de açıldı. Ünlü tarihçi Peçevi, “1555 senesinde, İstanbul’a Halep'ten Hakim adında bir herif ile Şam'dan da Şems adında bir zarif geldiğini” yazar. Salah Birsel "Kahveler Kitabı"nda, Peçevi'nin İstanbul'da açılan ilk kahvehane hakkında yazdıklarını şöyle aktarır: "Bunlar Tahtakale'de bir büyük dükkan açıp 'kahvefüruşluk'a başlamışlar. Keyiflerine düşkün kimi 'yaranı safa' özellikle 'okur-yazar makulesi'nden nice zarifler buralarda toplanır. Kimi kitap okur, kimi tavla oynar, kimi satranca gömülür. Kimilerinin getirdiği 'nevgüfte' gazeller ise sanat üzerine konuşmalara yol açar. Dostları bir araya getirmek için 'nice akçeler ve pullar' sarfedip şölen yapanlar artık burda bir-iki akçe kahve parası vermekle bir araya gelir oldular. Kadılar, müderrisler, bekarlar, işten atılmış memurlar, kısacası devlet büyükleri dışında herkes "Böyle eğlenecek ve gönül dinlenecek yer olmaz" deyip kapağı buraya atarlar. Öyle ki; kimi zaman kahvehanelerde oturacak ve duracak yer bile bulunmaz.”

    İstanbul’daki kahvehanelerde kahveyi tadan Venedikli tüccarlar 1615’te kahveyi Venedik’e getirdi. Avrupa’daki ilk “kahvehane” 1645 yılında Venedik’te açıldı. Paris’e ilk kahveyi tanıtan ise Sultan 4. Mehmet’in 1669 yılında Fransa’ya elçi olarak gönderdiği Hoşsohbet Süleyman Ağa oldu. İsmi ile müsemma bu büyüğümüz, yanında götürdüğü ‘sihirli içecek’ ile Paris sosyetesinin aklını aldı. Ve 1686 yılında “Café de Procope” adıyla Fransa’nın ilk kahvehanesi açıldı. Kısa sürede Paris entelektüel hayatının merkezi haline gelen Café de Procope, Voltaire, Rousseau, Diderot gibi birçok ünlü entelektüelin ilk defa kahveyi tattığı mekandır, Ansiklopedi’nin doğduğu yerdir. Efsanevi Viyana kafelerinin hikayesi ise Viyana Kuşatmasından sonra Osmanlı ordusunun geride bıraktığı 400 torba kahve çekirdeğinden doğdu.
    İngilizler ise ilk defa kahve ile, 1637 yılında Oxford Üniversitesinde Türkler sayesinde tanıştı. İngiltere’nin ilk kahvehanesi 1650 senesinde Angel adıyla Oxford’ta açıldı. 2 yıl sonra eski bir İstanbul Ermenisi, Londra’nın ilk kahvehanesini açarak Türk kahvesi satmaya başladı. Kahve, bugün dünyadaki en büyük tüketim pazarı olan Kuzey Amerika’ya ise 1668 senesinde geldi ilk kez. Kıtanın ilk kahvehanesi, 1668 senesinde New York’ta açılan “The King's Arms" kafedir. 1770’li yıllarda ise Portekizli tüccarlar bugün dünyanın en büyük kahve üreticisi olan Brezilya’ya ilk kahveleri getirdi.

    Kahvehanenin doğuşu, soyolojik gelişmede bir dönüm noktasıdır. Kahvehane sohbetleri, doğu toplumunda sosyal yapıyı asırlarca sürecek br dalga ile derinden değiştirir. Batıda ise çok daha ciddi siyasal sonuçlara yol açar. Erkeklerin kahvehaneye bu yoğun ilgisinin sebepleri üzerine çok yazılmış çok söylenmiş. Ama, Montesquieu’nun, Acem Mektupları’nda, “kahvehaneden çıkarken kendinizi girdiğiniz andakinden 10 kat daha akıllı hissedersiniz” tespiti, belki hepsinden çok şey anlatıyor.

    Kahvehanenin oynadığı sosyopolitik role bakınca, kahvehanelere 16’ncı ve 17’nci yüzyılın “interneti” diyesim geliyor. Doğu’da da Batı’da da 16’ncı yüzyıla kadar insanların yoğun olarak bir araya geldiği tek yer ibadethanelerdi. Kahvehanelere ilk ilgi gösterenler entelektüeller, şairler, filozoflar, musikişinaslar oldu. Kahvehanenin sebep olabileceği değişiklikleri en başta statüko hissetti. Ve çok geçmeden sudan bahanelerle kahvehanelerin kapatılması furyası başladı.

    Şeyhülislam Ebusuud Efendi de bu içtihada katıldı ve “kömürleşme derecesinde kavrulan yiyeceklerin caiz olmadığı” fetvası ile kahveyi ve kahvehaneyi meşruiyet dışı bıraktı. Padişah bu dini fetvayı tasdik etmedi ancak, kahvehanelerin “düzeni tehdit eden bir fesat yuvasına dönüştüğü” iddiası, II. Murat’ın bu mekanları toptan kapatma kararına yol açtı. Ta ki Şeyhülislam Bostanzade Mehmet Efendi’nin kahve çekirdeklerinin kömürleşmeden kavrulabildiği fetvası ile III. Murat’ın yeniden kahvehane açılmasına müsaade etmesine kadar�

    Aynı yıllarda Papa Yedinci Klement ise kahveye “Müslüman içeceği” olduğu gerekçesiyle savaş açtı ve yasakladı. Ancak Papa da Avrupalıyı “ağzı olanın kiliseyi ve yönetimleri eleştirdiği” kahvelerden uzak tutmada başarılı olamadı. İngiltere Kralı II Charles da kahvehanelerde yönetime karşı asılsız haberlerin dedikoduların yayıldığından muzdaripti ve sonunda 1675 yılında Londra’da sayısı hızla artan kahvehaneleri kapatma kararı aldı. İngiliz Kralın kapatma gerekçesi de YouTube yasağı gibiydi; “being dens of sedition (fitne yuvaları haline dönüşmek)”. O da başarısız oldu.

    Kahvehaneleri kapatmaya çalışıp başarısız olan bir başka Avrupa hükümdarı ise 1777 yılında Almanların ünlü lideri Büyük Frederik oldu. Onun gerekçesi daha milliyetçiydi. Türk kahvesinin Alman birasının yerine geçmesinden endişe ediyordu. Kahvehanelerin sosyal ve entelektüel hayatta oynadıkları rol 20’nci yüzyılda bile devam etti. Örneğin modern Fransız felsefesi, Sartre’dan Simone de Beauvoir’a, Albert Camus’dan Picasso’ya kadar birçok yazar ve sanatçının takıldığı Paris’teki Les Deux Magots kahvehanesinde doğdu. Londra’daki kahvelere 1 penny(cent) veren herkes girebiliyordu. Kapıda 1 penny’i veren içerde istediği kadar kahve içerdi. Bu sebeple, Londra’da kahvehanelere “penny üniversitesi” dendi. Bu kahvelerde gazetelerin yanı sıra “runner” denen hizmet de verilirdi. ‘Runner’ denen kişiler ayaklı internet ağıydı. Aldıkları haberleri kahve kahve dolaşır yayardı. Kahve sahibinden bahşiş alırlardı bu hizmet için.

    Kahve bizim için yüzyıllarca bir hayat tarzı oldu. Sabah güne onunla başlardık. Ancak aç karına içilemeyeceğinden once midemize kahve altı olacak peyniri böreği ve benzeri yiyeceği indirirdik. Erkekler, gün içinde vaktin bir bölümünü birer kültür ve eğlence ortamı olan kahvehanelerde geçirirdi. Kadınlar, kahveden fal baktırırdı. Türk kahvesi dünyada telvesiyle ikram edilen tek kahvedir. Bu sebeple, kahveyi içtikten sonra fala bakma imkanı veren tek kahve.

    Ancak 20’nci yüzyılda kahve kültürüyle bağımız dramatik bir kopuş yaşadı. Bugün hayatında bir kere bile “Türk kahvesi” içmemiş Türkler var. İstanbul’da bugün kahve servis eden mekanların nerdeyse tamamı kendini kahvehane değil de kafe olarak tanıtıyor ve bunların birçoğu bir şekilde Batı ülkelerindeki kahve zincirleriyle irtibatlı. Kentlimiz zürefamız bu mekanlara gidip, “mocha”, “caffe latte” , “espresso” , “cappuccino”, “nescafe” içiyor.

    Espresso, kendi özel makinesiyle hazırlanan yoğun ve koyu bir İtalyan kahvesi. Aslında bizim “mırra” kahvesini andırır. Adını Arapça acı anlamına gelen “mur” kelimesinden alan ‘mırra’, Urfa’da Oxfortlu olmadığı için bırak dünyayı Türkiye içinde bile şöhrete kavuşamadı.
    Cappucino, üzerine çırpılmış süt kreması köpüğü eklenen bir çeşit espresso’dur. Adını, külahlı kahverengi pelerinler giyen Frensiskan keşişlerin tarikatından alıyor. Bizim “kapşon” ya da “kapüşon” dediğimiz mont kaban başlığı da aslında aynı kelimedir. Üzerine kremalı süt köpüğü döküldüğünde aldığı görünüm bu keşişlerin görünümünü andırdığı için bu içecek bu isimle anılıyor. “Latte” italyanca süt demek. “Caffe Latte” , “sütlü kahve” demek. “Mocha” kahvenin kaynağı Yemen’in Moka şehrinden alıyor ismini. Latte’ye çikolata tozu ya da şeker katılarak hazırlanıyor. Nescafe ise hazır kahvenin dünyadaki yaygın ismi haline geldi. Oysaki, Nestle firmasının özel markası ve Nestle ile Café kelimelerinin birleşmesinden oluşmuş.

    Kahve kültürü, ABD’deki yerini ise güçlü şekilde korumaya devam ediyor. Ülkenin en popüler televizyon dizilerinde bile, kahramanlar sürekli, kahvehanede geçirmekte vaktini. Örneğin, Türkiye’de bile fazla sayıda takipçisi olan ünlü Friends dizisinin 6 kafadarı, boş vakitlerinin nerdeyse tamamını “Central Perk” adlı kahvehanede geçiriyor. “Frasier” dizisinde de Frasier ve Niles kardeşler sürekli Café Nervosa’da bisküvi eşliğinde latte içerek sohbet ediyorlar. Yine, nerdeyse bütün Amerikan sinemasında polisler, acil yardım telsiz anonslarını Dunkin Donuts’ta bagel eşliğinde kahve içerken alıyor. Britanyalı yazar Philip Nolan, Daily Mail gazetesinde yayınlanan bir yazısında, Friends ile Fraiser dizilerindeki kahramanların, bar ortamında değil de kahvehanede takılmalarının, son yıllarda İrlanda’da kahve kültürünün hızla yayılmasına yol açtığını yazdı.

    Bizde kahveler hep pinekleyen tembel insan yatağı gibi resmedilerek bir kültür toptan mahkum edildi maalesef. Ben bu sebeple, aziz büyüğümüz Heredot Cevdet’in, ‘Kahve milletinin insanları’na ve kahvehaneye itibarını iade eden civanmertliğini sık sık minnet ve hürmetle anarım.

    Türkü, Kürdü, Arabı, Lazı, Çerkezi, Rumu, Ermenisi, Alevisi, Sünnisi, ortak sabrımızın, ortak bekleyişimizin, ortak dertlerimizin, ortak sevinçlerimizin, mezuniyeti 40 yıl süren mektebiymiş kahvehanelerimiz. Bu hayat mekteplerinden, “hürmet” ve “İsyan ahlakı” arasındaki dengeyi yaşayarak öğrenen “adam” yetişirmiş vaktiyle.

    Her seherde besmele ile açılır dükkanımız
    Hazreti Şeyh Şazeli’dir pirimiz üstadımız!

    Starbaksizasyon mahsulü tüketiciler olduk çıktık Ya Hazreti Şazeli!
    Medet!



    Alintidir: Kaynak (haber7)
    avatar
    Misafir
    Misafir


    Gelse Hazreti Seyh Sazeli ol Starbucks'a Empty Geri: Gelse Hazreti Seyh Sazeli ol Starbucks'a

    Mesaj tarafından Misafir Cuma 17 Nis. 2009, 22:44

    paylasim icin Question
    avatar
    Misafir
    Misafir


    Gelse Hazreti Seyh Sazeli ol Starbucks'a Empty Geri: Gelse Hazreti Seyh Sazeli ol Starbucks'a

    Mesaj tarafından Misafir C.tesi 18 Nis. 2009, 00:07

    emegine saglik Surprised
    Ąℓơηєωơℓƒ68
    Ąℓơηєωơℓƒ68
    FORUM KURUCUSU
    FORUM KURUCUSU


    Mesaj Sayısı : 59
    Site Puanı : -25
    Mesaj Puanı : 5
    Kayıt tarihi : 26/12/08
    Yaş : 38
    Nerden : AKSARAY
    Rep : Gelse Hazreti Seyh Sazeli ol Starbucks'a 1715sx3
    Ruh Hali : Gelse Hazreti Seyh Sazeli ol Starbucks'a Asabi10
    Takım : Gelse Hazreti Seyh Sazeli ol Starbucks'a 47881110

    Gelse Hazreti Seyh Sazeli ol Starbucks'a Empty Geri: Gelse Hazreti Seyh Sazeli ol Starbucks'a

    Mesaj tarafından Ąℓơηєωơℓƒ68 C.tesi 18 Nis. 2009, 20:35

    Idea
    avatar
    Misafir
    Misafir


    Gelse Hazreti Seyh Sazeli ol Starbucks'a Empty Geri: Gelse Hazreti Seyh Sazeli ol Starbucks'a

    Mesaj tarafından Misafir C.tesi 18 Nis. 2009, 22:53

    Wink

      Forum Saati Paz 19 Mayıs 2024, 12:52