…MYAKHİSAR FORUMA HOŞGELDİNİZ…

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
…MYAKHİSAR FORUMA HOŞGELDİNİZ…

...AKHİSAR İMPARATORLUĞU...


    Savunma teknikleri

    avatar
    Misafir
    Misafir


    Savunma teknikleri Empty Savunma teknikleri

    Mesaj tarafından Misafir C.tesi 03 Ocak 2009, 00:12

    Hud Suresi'nin 6. ayeti, tüm canlıların "rızık"larının, yani yaşamalarını sağlayan besinlerin tümünün Allah tarafından verildiğini bildirmektedir:

    Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitaptadır.(Hud Suresi, 6)

    İnsan, akıl ve vicdan gözüyle etrafına baktığında, Allah'ın tüm canlıları nasıl "rızıklandırdığını" rahatlıkla görebilir. Yiyip-içtiklerimizin tamamı "yapılmış", "yaratılmış" maddelerdir. İçilen su, yenilen ekmek, sebze ve mevyeler, tümü özel bir yaratılışın sonucudur.

    Bir meyveyi, sözgelimi bir portakalı düşünürsek... Bu meyve, aslında bir tahta kütlesinden başka bir şey olmayan bir ağacın dalında oluşmuştur. Ağaç, topraktan su ve mineral alacak, bunu güneşten aldığı enerjiyle birleştirecektir. Sonuçta ortaya, yalnızca insanın kullanacağı, insan vücudu için son derece yararlı, son derece lezzetli ve güzel kokulu bir ürün çıkacaktır. Hem de çok estetik ve sağlıklı bir ambalaj içinde.

    Ağaç, nasıl olup da böyle bir ürün ortaya çıkarmaktadır? Bu ürün neden insan vücudu için son derece yararlıdır? Neden tüm meyveler tam da yetiştikleri mevsimlere göre gerekli vitaminleri içermektedirler? Neden son derece lezzetlidir, acı da olamaz mıydı? Neden güzel kokuludur, son derece kötü de kokamaz mıydı?

    Kuşkusuz ağaç ancak bir tahta kütlesidir ve "kendi kendine" bir meyve üretmesi, hele bunu insan için gerekli özelliklerle donatması sözkonusu değildir.

    Aynı insan gibi tüm hayvanlar da Allah tarafından rızıklandırılırlar. Bugün ve ilerleyen günlerde, bazı canlıların rızıklarına ulaşmak için sahip kılındıkları çarpıcı ve şaşırtıcı avlanma sistemlerini inceleyeceğiz.

    Canlıların besinlerine ulaşabilmek için sahip kılındıkları sistemleri akıl, mantık ve vicdan ölçüleri içinde değerlendiren bir insan için Allah'ın güç ve kudretini anlamak hiç de zor değildir. Bu bölümde yer verdiğimiz her bir hayvan Allah'ın yeryüzünde yaydığı büyük delillerdendir.

    Örneğin yandaki resimlerde gördüğünüz balığın "avlanma tekniği" hayret vericidir. Bu balık ne avını kovalar ne de kayalar ardına gizlenip avının üzerine atılmayı bekler. Balığın ilk bakışta diğerlerinden bir farkı yok. Ama yüzgecini kaldırır kaldırmaz birdenbire sırtında bir "sahte balık" belirir. Diğer balıklar yüzgecin sahibini fark etmeyip, küçük sahte balığı avlamak için yaklaştıklarında ise avcı balığa oldukça kolay bir yem olurlar...

    Acaba bu balık yüzgecine balık görüntüsünü kendi mi vermiştir? Yoksa rastlantılar rastlantılara eklenip balığa tesadüfen böyle bir özellik mi katmışlardır? Elbette böylesine bilinçli bir hareketin ve planın bir balık tarafından yapılabildiğini iddia etmek mümkün değildir. Kuşkusuz canlıların sahip olduğu tüm özellikler karşımıza tek bir gerçeği çıkarmaktadır: Doğada var olan üstün aklın ve tasarımın sahibinin varlığını, Allah'ın varlığını...

    BALIĞIN SU TABANCASI!
    Bu balık ağzına doldurduğu suyu, su üzerine sarkmış olan dallardaki böceklere püskürtüyor. Böcek, basınçlı su nedeniyle düşüyor ve balığa kolay bir yem oluyor.
    Burada dikkat edilmesi gereken nokta, balığın bu saldırıyı gerçekleştirirken başını sudan hiç çıkarmaması ve su altından böceğin yerini doğru olarak tespit edebilmesidir.
    Bilindiği gibi su içinden bakıldığında dışarıdaki cisimler -ışığın kırılması nedeniyle-bulundukları yerden farklı bir yerde gözükürler. Dolayısıyla, su içinden dışarıyı "vurmak" için, ışığın suda hangi açıda kırıldığını bilmek ve "atış"ı da bu açı farkına göre yapmak gerekir.
    Ama bu balık, yaratılışı gereği, bu sorunun üstesinden geliyor ve her defasında tam isabet kaydediyor.





    O Allah ki, yaratandır, kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (HAŞR SURESİ, 24)

    ÇINGIRAKLI YILAN
    Çıngıraklı yılanın başının ön kısmındaki yüz çukurlarında bulunan ısı algılayıcılar, çevresindeki avın vücut sıcaklığının neden olduğu infrared ışınını saptar. Bu saptama, ortam sıcaklığındaki 1/300'lük bir derece artışını tespit edebilecek kadar hassastır. Yılan, koku alma organı olan çatal dilinin yardımıyla, koyu karanlıkta yarım metre ilerisinde yere çömelmiş hareketsiz bir sincabın durduğunu anlayabilir. Avının yerini hatasız tespit eden yılan önce ona sessizce sokulur, saldırı mesafesine girer, ardından boynunu yay gibi gerer ve avının üzerine büyük bir hızla atılır . Bu sırada 180 derece açılabilen güçlü çenesindeki dişlerini avına geçirmiştir bile. Tüm bunlar, bir otomobilin yarım saniye içinde sıfırdan 90 km/saat hıza erişmesi ile eşdeğer bir süratte olup biter.
    Yılanın, avını etkisiz hale getirmek için kullandığı en büyük silahı olan 'zehir dişleri'nin uzunluğu 4 cm kadardır. Bu dişlerin içi oyuktur ve zehir bezlerine bağlıdır. Bez kasları, yılan ısırdığı anda büzülür ve zehiri önce diş kanalına, oradan da avın cilt altına basınçla püskürtürler. Yılan zehiri, ya avın, merkezi sinir sistemini felce uğratır ya da kanını pıhtılaştırarak ölümüne neden olur. Bazı yılanların 0.028 gramlık zehiri, 125.000 fareyi öldürecek kadar güçlüdür. Zehir, avın yılana bir zarar vermesini engelleyecek kadar çabuk etki eder. Artık yılanın yapacağı iş, felce uğramış avını son derece esnek olan ağzıyla yutmaktır.

    Yılanın zehirli oluşu herkesçe bilinen bir konu olduğundan, hemen hiç kimse bunun nasıl olabildiği üzerinde düşünmez. Oysa, bir hayvanın başka bir hayvanı zehirleyerek öldürme gibi bir "teknoloji"ye sahip olması, gerçekten de şaşırtıcı ve olağanüstüdür.



    Allah'ın varlığını inkar etmekte diretenler, yılanın nasıl böylesine olağandışı bir yeteneğe sahip olduğunu açıklayamazlar elbette. Çünkü yılanın ağzında yer alan zehir sistemi, son derece karmaşık ve hesaplı bir sistemdir. Bu sistemin işlemesi için hayvanın içleri oyuk özel "zehir dişleri" olması, bu dişlere bağlı zehir bezleri olması, bu bezlerin içinde düşmanlarını anında felç edecek kadar güçlü bir zehirin oluşması ve hayvan avını soktuğu anda bu sistemi çalıştıracak bir refleksin ortaya çıkması gerekir. Bu çok parçalı sistemin tek bir parçası dahi olmasa, sistem çalışmaz. Bu da yılanın avlamak için seçtiği hayvanlara yem olmasıyla sonuçlanacaktır. Hayvanın ısı değişikliklerini ve kokuları algılamadaki olağanüstü yetenekleri de karşı karşıya olduğumuz dizaynın ne denli detaylı olduğunu gösterirler.

    Ortada alışılmışın dışında ve ancak "mucize" terimiyle ifade edilebilecek olağanüstü bir olay vardır. Doğanın ise, "doğaüstü" olan mucizeyi yaratması gibi bir durum söz konusu olamaz. Doğa, çevremizde gördüğümüz düzenin tümüne konulmuş bir isimdir. Bu düzeni kuran da elbette bu düzenin kendisi değildir. Doğa kanunları Allah'ın koyduğu ve yarattıkları arasındaki ilişkileri düzenleyen kanunlardır. Kavramları doğru tanımlamak gerçekleri ortaya çıkarır. Kavramları karıştırmak ise inkar edenlerin bir özelliğidir. Bunu da gerçekleri örtbas etmek, değiştirmek amacıyla yaparlar.



    KUMDA NASIL HAREKET EDİYOR?

    Çölde yaşayan bu yılan kumun üzerinde oldukça seri biçimde hareket edebilmektedir. Yılan göğüs kaslarını aşamalı olarak kasarak vücudunu S şeklinde hareket ettirir.

    Hareketinin başında vücudunu bir kıvrım halinde büker ve kafasını kaldırarak havada tutar. Bu hareketi sağlayan kasılma kuyruğa doğru ilerlerken, hayvanın kafası ileride yere değer. Bu arada kasılma hareketi kuyruk kısmına gelir. Başlayan yeni bir dalga kuyruğun kumdan kaldırılarak başın hizasına gelmesini sağlar. Böylece yılan ortalama 45 derecelik eğime sahip birbirine paralel izler bırakarak öne doğru ilerler.

    Bu hareket sırasında yılanın sadece iki noktası kuma değer. Bu ilerleyiş şekliyle yılanın, korkunç derecede ısınmış kuma en az şekilde temas ederek vücudunun kavrulması engellenmiş olmuş olur.Yılanlar çene kemiğine sahip olmadıklarından ağızlarını diledikleri kadar çok açabilmektedirler. Yandaki fotoğraflarda yılandan oldukça büyük olan yumurtayı yılanın nasıl kolayca yediği görülmektedir. Av, başından başlanarak, yavaş yavaş bir bütün şeklinde yutulup sindirilir.

    ATEŞ BALIĞI

    Göz alıcı renklere sahip bu balık, küçük balıkları kayalık veya mağara biçimindeki yerlerde sıkıştırdıktan sonra, göğüs yüzgeçlerini bir ağ gibi kullanarak balıkların kaçış yollarını kapatır. Kaçmaya çabalayan balıklar bu kez ateş balığının zehirli dikenleriyle tanışırlar. Ateş balığının son derece kuvvetli olan zehiri anında etkisini göstererek kurbanın ölümüne neden olur.







    ZEHİRLİ MIZRAK

    Akreplerin bazen insanı bile öldürecek derecede olan kuvvetli zehirleri vücutlarının arka tarafında bulunan mızrakları vasıtasıyla düşmanlara aktarılır.

    Güçlü zırh

    Vücudunu bir zırh gibi saran kabuğu, onu yalnız düşmanlarından değil, radyasyondan bile koruyacak kadar dirençlidir. İnsan vücudunun radyasyona direci 600 rads dolayındadır.Oysa ak replerde bu direnç 40-150 bin rads'a kadar yükseliyor.

    Beyin

    Başından kuyruğuna kadar uzanan 15 sinir düğümünden oluşan bir beyin yapısına sahiptir. Beyinin bu yapısı hayvanın süratli karar alma, refleks ve gerekli emirlerin organlara ulaştırılması için büyük bir avantaj sağlar.

    Ciğerler

    Karınlarında sekiz adet nefes deliği bulunur. Bunlardan sadece biri a-çık olsa bile hiç zorlanmadan nefes almaya devam eder. Güçlü ciğerleri sayesinde iki gün suyun altıda rahatlıkla kalabilir.

    Ayaklar

    Ayaklarındaki alıcılar hayvanın her türlü hareketi, sesi ve titreşimi algılamasını sağmaktadır. Bu alıcılar o kadar hassatır ki, akrep, yakınındaki bir canlının kumda neden olduğu titreşimleri, saniyenin 1/1000'i kadar bir sürede algılıyabilir.

    Kıskaçlar

    Akrebin kıskaçlarının görevi, kurbanlarını iğnesiyle sokmadan önce etkisiz hale getirmektir. Ayrıca kıskaçlar vasıtasıyla kumu kazıp yer altına gizlenebilirler.

    Karın bölgesi

    Dişi akrebin karnı tarak adı verilen çok duyarlı organlarla kaplıdır. Bunlarla toprağın sertlik düzeyini tespit eder ve yumurtaları bırakmak için en uygun yeri belirler.

    OLTA BALIĞI

    Bu balık avlanmak istediğinde, kafasından çıkan uzantıyı bir olta gibi salar ve beklemeye başlar.

    Bu uzantıyı küçük bir balık zannederek yaklaşan diğer balıklar birdenbire ortaya çıkan avcıya yem olmaktan kurtulamazlar.

    Balığın kendi kendine vücudunda bir olta var edecek bir yeteneğe sahip olmadığını kesindir. Böyle bir olay, "tesadüfen böyle olmuş" gibi anlamsız bir açıklama ile de geçiştirilemez.



    AVCI KUŞ

    Balıkla beslenen bu kuşun avlanmak için kullandığı yöntem de son derece hayret vericidir.

    Kuş, önce balıklar için bir yem bulur. Su kenarına kadar ağzında getirdiği yemi suya bırakır ve sabırla beklemeye koyulur.

    Yemin etrafına toplanan küçük balıklar herşeyden habersiz beslenmeye başladığında kuş, ani bir hareketle balıkları avlar.


    Balıklara yem
    getirriyor Yemi suya bırakıyor ve beklemeye başlıyor. Balıklar yeme geliyor ...ve balıkları avlıyor.




    STAR GAZER BALIĞI

    Kamuflaja uygun olarak yaratılmış dış görünümleri, kimi hayvanlara avlanma konusunda büyük avantaj sağlamaktadır.

    Örneğin kumun içinde gizlendiğinde üstteki yılanı fark etmek mümkün değildir. Bu şekilde bekleyen yılan için, kendisini farketmeden burnunun dibine kadar giren avını yakalamak oldukça kolay olmaktadır.



    Kamuflaj yeteneği ile yaratılmış bir başka hayvan da "stargazer" adlı balıktır.

    Balık, denizin dibindeki kumların altına kendini tamamen gömerek gizler. Balığın ağzının üstünde dişe benzer saçaklı bir yapı bulunur. Dişe benzeyen ve kumlardan ayırt edilemeyen bu organ sayesinde kumun altında rahatlıkla nefes alır. Bir av gelene kadar tuzakta bekler, avı kendine yaklaştığında ani bir hareketle kumun arasından fırlar ve onu yakalar.



    USTA BİR AVCI: BUKALEMUN

    DİL: Bukalemunun dili ağzının içinde bir akordeon gibi katlanmıştır. Dilinin ortasında ucu sivri bir kıkırdak vardır. Dilin ucundaki dairesel kaslar kasılınca, dil dışarı fırlar. Ayrıca dil, sümüksü ve yapışkan bir sıvı ile kaplıdır. Avına yeteri kadar yaklaştığında bukalemun ağzını açar ve dilini hızla avının üzerine fırlatır. İçiçe geçmiş kaslar sayesinde yapışkan dil, hayvanın uzunluğunun 1,5 katı mesafeye kadar ulaşır. Bukalemunun dilinin avı yakalayıp geri çekilme süresi ise sadece 0.1 saniyedir.



    KAMUFLAJ:

    Bukalemun kamuflaj konusunda kuşkusuz ilk akla gelen hayvandır. Bukalemun üstünde bulunduğu zemine göre renkten renge girer. Üstteki resimde kısa bir süre için bukalemunun

    sırtına bırakılan eğreltiotunun, hayvanın derisinde bıraktığı iz görümektedir Buna yol açan tepkimelerde, hem ışık hem de ısı değişimlerinin rolü olduğu düşünülmektedir. Gerçekte bukalemun, kendisine büyük avantaj sağlayan bu renk değiştirme yeteneğinin farkında bile değildir. Vücudu, o herhangi bir şey yapmadan, kendiliğinden, dokunduğu ortamın rengini alacak şekilde yaratılmıştır.

    Otlar arasında mükemmel derece kamufle olmuş bu kaplan, çevikliği, güçlü çenesi, pençeleri, sürati ve gücüyle tam bir avcı olarak yaratılmıştır. Kaplanın diğer bir özelliği de pusuda avını izlerken rüzgarı kesinlikle arkasına almamasıdır. Çünkü arkasından esecek rüzgar kendi kokusunu avına taşıyacak ve farkedilmesine sebep olacaktır.

      Forum Saati C.tesi 23 Kas. 2024, 18:25